3 Mayıs 2007 Perşembe

HATİPLER, KÂTİPLER

İki farklı partinin grup toplantılarını izledik.
Birinde sadece genel başkanlarına yaranmak amaçlı “Türkiye seninle gurur duyuyor…” sloganları atılıyordu.
Diğerinde ise genel başkan değerlendirme yaparken bile zaman zaman sözü kesilip “Türkiye laiktir laik kalacak…”sloganları.
İşte bu noktada cemaat ile cemiyet arasındaki fark ortaya çıkıyor.

Particilik yapmak değil derdim lakin içinde bulunulan durumu beğenmeyenler –ki bu duruma sayelerinde geldik-, dünkü yazımda belirttiğim gibi çirkefleşmeye başladılar.

Nasıl mı?
Bir taraftan hiç inanmasalar da, ustalarından öğrendikleri meşhur “aspirini çikolata ile kaplar yuttururuz..” düşüncesiyle “Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğuna inanmaktayız” deyip; diğer taraftan bu tanımın temel yapı taşı olan anayasayı uygulatmak ve uygulanmaması halinde gerekli yaptırımları hayata geçirmekle sorumlu Anayasa Mahkemesi’nin uygunsuzluk kararına “Demokrasiye atılmış bir kurşun…” ifadesini kullanarak.

Hatipler ve kâtiplerden oluşan bir cemaat grup toplantılarındaki sloganları ülkenin gerçeği zanneden bir yapı oluşturdu.
Kafalarını devekuşu misali soktukları topraktan çıkartıp biraz baksalar meydanlarda toplanmış halkı görecekler.
Gerçeklerin sadece kapalı kulisler ve parti grup toplantılarındaki şakşakçıların söyledikleriyle alakalı olmadığını anlayacaklar.

Güzel bir gelişme da solda. Birleşme umutları var görünüyor.
Hadi hayırlısı.

Bu süreç Türkiye için gerçekten önemli bir sınav.
Sistemin adam gibi oturması için bunun yaşanması gerekli miydi?
Yumurta kapıya sıkışmadan bu iş çözülemez miydi?
Bizim millet gariptir yaşamadan anlamaz.
Yaşanacak ve görülecek.
Nazım Hikmet’in şiirindeki gibi:

“Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler”

Metin İMİR ustadan gelen bir anekdotu ve yorumu da sizlerle paylaşmak istiyorum:

BAYRAKÇI
29 Nisan Pazar günü Çağlayan'da yapılan miting, en çok bayrakçıların yüzünü güldürdü. İnanılmaz sayıda bayrak sattılar.Seda Soybay hanımefendi de böyle düşünerek bayrak aldığı adama takılmak istemiş ve;

— İktidara dua et... Onların sayesinde bol bol bayrak satıp para kazanıyorsun" demiş...

Bayrakçı öyle bir cevap vermiş ki Seda Hanım gözyaşları içinde kalmış:

— Ben vatanımı satmıyorum, vatanını sevenlere bayrak satıyorum. Üç kuruş kazanmak için vicdanını satanlara dua mua etmem. Ver bayrağımı geri!"

Yoksul bayrakçının bu sözleri, üç kuruşluk prim uğruna karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi umursamayan tüm köşe yazarı, ekran bilmişi geçinen entel liboşlara, iktidar yalakalarına kapak olsun!

Hiç yorum yok: